ATATÜRK VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİ DOSYASI : HASANOĞLAN’DA HÜZÜN

HASANOĞLAN’DA HÜZÜN

Hitit Güneşi’ne doğru yol alırken Anadolu Güneşi’ne selam durmamak olmazdı. Ankara’nın doğusunda 35. kilometrede gördüğümüz Hasanoğlan yön götericisi biraz buaraya da zaman ayırın der gibi geldi bize.

Hasanoğlan savaşlar yoksulu, yoksunu ve yorgunu genç Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine doğan güneşe eşdeğer Köy Enstitülerinin 15.si olarak kurulmuş bu Ankara beldesinde. Künyesindeki “yüksek” sözcüğü diğer köy enstitülerine öğretmen yetiştirme görevine vurgu yapıyor. Dünya ve yanı başımızdaki Avrupa II. Dünya Savaşı’nın dehşetiyle sarmalanmışken Türkiye Cumhuriyeti savaş alanlarındaki başarısını toplumsal alana taşıma kararlılığı içindeydi. Ortaçağı geride bırakan Türklerin uygarlığa adım atması eğitimle ve özgür birey olmakla mümkündü. Köylü toplumu olan Türk milletinin aydınlığa kavuşması köy çocuklarının eğitilmesi ve aydınlatılmasını gerektirmekteydi.

Köylerde ortaçağın temsilcileri olan din adamlarının yerini alacakların donanımlı olmaları gereği tartışmasızdı.

Köy Enstitüleri ile ilgili pek çok şey söylenebilir. Binlerce sayfa yazı da yazılabilir. Şu tümceler o yüce kurumları kısa ve öz tanımlamada işe yarayabilir!

“İşitiresem unuturum!
Görürsem anımsarım!
Yaparsam öğrenirim!”

Kendisi de bir köy enstitülü olan yazar Mehmet Başaran’ın tanımı da son derece etkileyici. Köy Enstitüleri’ni tarımdan ödünç aldığı bir terimle tanımlamış. Tarlanın verimini artırmak için altını üstüne getirme işine “kirizma” denişinden yola çıkan Başaran, Köy Enstitüleri de toplumsal kirizma yaparak çağdaşlaşmaya katkıda bulundu diyerek özgün bir benzetme yapmış.

Köye ve köylüye önderlik edeceklerin tarımı, marangozluğu, demir işlerini bilmelerinde yarar vardı, hayat bilgisine ek olarak. Bütün bunlara eklenecek müzik, resim, tiyatro ve başkaca sanatsal beceriler uygarlığa uçacak toplumun diğer kanadını tamamlayacaktı.

Bu nedenle, köy enstitüsünü bitirenler iyi birer öğretmen olmalarının yanı sıra el becerileri geliştirilmiş ve sanatsal yönü de olan insanlardı. Bir amfi tiyatronun varlığı, dünya klasiklerinin okuma listelerinin değişmezleri oluşu bu yanın eksik bırakılmaması içindi.

Hasanoğlan ziyareti gezimizin en dokunaklı ve hüzünlü durağı oldu!

Emperyalizmi kovarak olanaksız denileni başaran Türkler bu kez cehaleti kovmaya girişmişlerdi. Aklı, bilimi ve özgür bireyi egemen kılma hedefinin bir parçası olan Köy Enstitüleri söz konusu olunca duygulanmamak olası mı? Türk toplumunun kurtuluşa giden yoldaki öncül güçkaynağıdır doğal olarak bu benzersiz yapılar. Ama, aynı saygın kurumların hiç yeri ve gereği yokken ortadan kaldırılması ve ortaçağın diriltilmesi de bir o kadar hüzün verici ve öfkelendiricidir.

Bu duygularla ülkemizin çağdaş uygarlık yolundan geri dönmesi anlamına gelen köy enstitülerinden vazgeçişin simgelerinden olan Hasanoğlan’dayız.

Hasanoğlan’a girer girmez bayramın ilk gününde sokakta rastlayabildiğimiz insanlara köy enstitüsünü soruyoruz. Kimileri ne sorduğumuzu anlamıyor bile. Anlayanlar da buralarda bir yerdeydi demekle yetiniyorlar. Şaşırtıcı biçimde orta yaşlı bir sığırtmaç yol tarifi yapmaya çabalıyor. Ben köy enstitülerini çok severim diye de ekleiyor. Güçlükle de olsa buluyoruz Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü. Genişçe bir yerleşkede yer alan pek çok yapının kimileri yazgısına terk edilmişken bazılarının Fen Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi olarak hizmet vermekte olduğunu görüyoruz. Yolun kıyısına iliştirilmiş olan restorasyon projesine ilişkin tabela olmasa köy enstitüsünün adına rastlamak neredeyse olanaksız.

Kullanılmakta olan yapıların arasına serpiştirilmiş gibi duran artık kullanılmadığı anlaşılan yapıların yanı sıra yanlarına, yörelerine dağılmış olan eski gereçler durmuş zaman izlenimi edinmemize neden oluyor. Özellikle bir yapının girişindeki Hasanoğlan Köy Enstitüsü yazısı duygu yoğunluğumuzu doruklara taşıyor. Buralarda bir yerde tiyatro da olmalı diyerek yerleşkenin derinliklerine ilerliyoruz.

Yeşilliğin içinde kaybolmuş amfi tiyatro bütün görkemiyle karşımıza çıkıyor. Yetmiş yıllık yapı dimdik ayakta! Bir grup genç sahnede koyu bir sohbete dalmış. Duvarlar ise Abdullah Çatlı’ya olan sevgilerini graffitiye dökmüş kardeşlerimizin eserleriyle doldurulmuş.

Sahnede tiyatro oyunları sergilemiş Anadolu çocuklarının replikleri canlanıyor gözlerimizin önünde. Köy çocuklarının tiyatro yaptığı 1930’lar Türkiye’sinin tiyatronun yasaklandığı, değrsizleştirildiği ve hatta aşağılandığı günümüz Türkiye’sine evrilmiş olması hüzün katsayımızı artırmaktan başka işe yaramıyor.

Hasanoğlan Köy Enstitüsü II. Dünya Savaşı’nın dışında kalabilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin özgün bir yaratısı olarak ülkedeki köy enstitülerinden nöbetleşe gelenlerce yapılmış. İlginç bir not! Başlangıçta tüm yapıları imece yöntemiyle başka enstitülerden yardıma gelenlerce yapılan bölümler dimdik ayakta kalmış. Buna karşılık, ilerleyen yıllarda yüklenicilerce yapılan bölümlerden birisi nedensizce kendiliğinden yıkılmış. Yaparak ve üreterek öğrenmenin paha biçilmez değerini ortaya koymuşlar böylelikle imeceye katılanlar. Hasanoğlan Köy Enstitüsü karanlıkla ve cehaletle hiç bitmeyecek bir savaşın biricik silahı olarak yükselmiş Anadolu bozkırının orta yerinde.

Hasanoğlan’da geçridiğimiz dakikalar hüzünlendirdiği kadar düşündürdü de!

Bir ülkenin, bir toplumun varlığı ve yokluğu arasındaki çizginin son derece ince olduğunu fark etmiş olduk. Pek çok kişinin kolayına gelen umutsuzluğun umuda dönüşmesi de güç değildir bu açıdan bakıldığında.

Bir toplumu karanlığa çekmek kadar aydınlığa çıkartmak da son derece olasıdır.

Yeter ki istensin, yeter ki bu istenç göterilsin…

Bu kurumların ülkemiz insanının üzerine bir güneş gibi doğmasını sağlayan başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, Hasan Ali YÜCEL ve İsmail Hakkı TONGUÇ’u saygıyla anmadan geçemeyiz.

Ruhları şad olsun!

Karanlığa gömülen emanetlerini yeniden aydınlığa çıkartmak göz ardı edemeyeceğimiz görevimizdir…

Ceyhun Balcı


ATATÜRK VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİ DOSYASI : HASANOĞLAN’DA HÜZÜN” için bir yanıt

Yorum bırakın